Albert Camus: Hayatı ve İdeolojisi

Fransız yazar ve filozof olarak tanınan Albert Camus; varoluşçuluk -egsiztansiyalizm- ile ilgilenmiştir ve absürdizm akımının öncülerinden biri olarak tanınır.

Hayatı

Yoksul bir ailenin çocuğu olan Camus; 1913’te Cezayir’de doğdu. Camus ailesinden bağımsız bir hayat sürebilmek için evden ayrıldı ve 1923’te liseye, ardından da Cezayir Üniversitesi’ne kabul edildi. Üniversite eğitimi sırasında sağlığı bozuldu ve 1930’da verem hastalığına yakalandı. Futbolla yakından ilgilenen Camus bu hastalığı sebebiyle üniversite takımının kaleciliğini bırakmak zorunda kaldı. Çeşitli işlerde kendisine yer bulmaya çalışan Albert Camus felsefe eğitimini 1936 yılında tamamlamayı başardı.

albert-camus-hayati-ve-ideolojisi-artmanik-1

Albert Camus hakkında en bilinen şeylerden biri de başarılı bir futbol oyuncusu olduğudur. Cezayir Üniversitesi genç takım kaleciliği yapan Camus maç raporlarına göre tutkuyla oynayan cesur bir kalecidir. Tiyatro ve futbol arasında seçim yapması istendiğinde “Tereddütsüz futbol” cevabını vermiştir. Verem hastalığı sebebiyle futbolu bırakmak zorunda kalan Camus; ‘ahlak ve insanın yükümlülükleri hakkında güvenebileceğim ne biliyorsam futbola borçluyum’ açıklamasıyla futbola ne kadar değer verdiğini belirtir.

1934 yılında Simone Hie’yle evlendi; Simone’nın morfin bağımlısı oluşu ve sadakatsizliği sebebiyle evlilikleri son buldu. 1935 yılında ‘İşçinin Tiyatrosu’nu kurdu fakat 4 sene sonra bu tiyatro kapandı. Aynı yıl verem hastası olduğu için Fransa ordusuna kabul edilmedi. 1940’ta piyanist ve matematikçi olan Francine Faure ile evlendi ve 1945’te Catherine ve Jean isimlerinde ikiz çocukları oldu. Aynı yıl Paris-Soir dergisi için çalışmaya başladı ve bu ekiple Bordeaux’a gidip ilk kitapları olan ‘Yabancı’ ve ‘Sisifos Söylencesi’ ni tamamladı. Camus, Bordeaux’u 1942 yılında terk edip önce Cezayir’in Oran şehrine gitti ardından Paris’e geri döndü.

albert-camus-hayati-ve-ideolojisi-artmanik-2

Albert Camus, 4 Ocak 1960 günü, Sens yakınlarındaki küçük bir kasaba olan Villeblevin’de geçirdiği bir trafik kazası sonucu hayatını kaybetti. Camus ironik bir şekilde daha önce yaptığı bir açıklamada en absürd ölüm şeklinin araba kazası olduğunu söylemişti. Camus Lourmarin Mezarlığı’na gömüldü.

Edebiyat Kariyeri

Camus İkinci Dünya Savaşı sırasında Naziler’e karşı örgütlenmiş Fransız Direnişi’ne katıldı. Bu direnişin bir parçası olarak yayımladığı ‘Combat’ isimli derginin 1934 yılında da editörü oldu. Fakat 1947 yılında dergi ticari bir gazeteye dönüşmeye başlayınca buradan ayrıldı. Jean-Paul Sartre ile tanışması burada gerçekleşti. Savaştan sonra Sartre ve Beauvoir gibi kişilerin toplandığı Boulevard Saint-Germain’deki Cafe de Flore’u ziyaret etmeye başladı. Bu yıllarda aynı zamanda Amerika’nın çeşitli yerlerinde Fransız Varoluşçuluğu hakkında dersler verdi. Politik olarak sol anlayışa yatkın olmasına rağmen komünizme karşı çıkması komünist partilerden uzaklaşması yanında Sartre’dan da uzaklaşmasına sebep oldu.

Bu zamana kadar ‘Yabancı’ ve ‘Sisifos Söylencesi’ni yayımlayan Camus; 1949’da vereminin tekrarlamasıyla inzivaya çekildi ve sosyal içerikli denemelerini topladığı ‘Başkaldıran İnsan’ı yayımlandı. Bu kitap Fransa’daki birçok sol görüşe sahip arkadaşı, özellikle Sartre tarafından hoş karşılanmadı ve Sartre’la yolları tamamen ayrıldı. Camus bu tatsız yorumlardan sonra kitap yazımından tiyatro oyunları çevirmeye yöneldi. 1950’lerde kendisini insan haklarına adayan Albert Camus; ayaklanmalarda insandışı bir şiddet kullanan Sovyet metodlarını eleştirdi, idam cezasına karşı da savaşını sürdürdü.

1955-56 yıllarında Fransız “L’Express” dergisinde yazdı. 1957 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandı. Rudyard Kipling’den sonra bu ödülü kazanan en genç yazar olmuştur. Nobel Ödülü’nü kazandıktan sonra ününün daha da yayılmasıyla 20. Yüzyılda dünya edebiyatının baş köşesinde kendine bir yer buldu. Camus’nün bu ödülü kazanmasının sebebinin bir önceki yıl yayımladığı ‘Düşüş’ için değil, idam cezasına karşı yazdığı ‘Reflexions Sur la Guillotine’ makalesi için olduğu düşünülmektedir.

albert-camus-hayati-ve-ideolojisi-artmanik-3

İdeolojisi ve Yaklaşımı

Varoluşçuluk ile ilgilenmiştir ve absürdizm akımının öncülerinden biri olarak kabul edilir fakat Albert Camus kendisini herhangi bir akımın filozofu olarak görmez ve kendisini bu şekilde yorumlamaz. Camus absürd fikrini insanların dünyada berraklık ve anlam aradığını fakat dünyada bunların zaten bulunmadığı sonucu olarak açıklamıştır. Bu düşüncesini “Sisifos Söylencesi”’nde açıklayıp ‘Yabancı’ ve ‘Veba’ gibi ünlü romanlarında da işlemiştir. Camus absürdizmin –saçma, uyumsuzluk felsefesi- kurucusu değildir fakat bu felsefi akımda önemli bir yer tutar. ‘Sisifos Söylence’de bir yanda yaşayarak hayatlarımıza değer vermekte diğer yandan da eninde sonunda yok olacağımız gerçeğini de bilmekteyiz. Bu çelişkiyi yaşama Camus’ye göre absürdün ta kendisidir. Yaşamın beyhudeliğinin bilincinde olan insan absürdü yaşar. Hayatın anlamsızlığı ve boşluğu karşısında kendimizi öldürmemiz mi gerekir? Burada varoluşçuluk devreye girer. Eleştirmenler tarafından Camus varoluşçu olarak tanımlanır fakat herhangi bir kalıba girmeyi reddeden Albert Camus; Varoluşçuluk ile birlikte anılan Sartre ile yanyana, aynı gemide anılmalarına hep şaşırdığını söyler. Camus’nün felsefesinin en iyi anlaşıldığı sözlerinden biri; “hayat hiçbir şey değildir, itina ile yaşayınız.”’dır. Hayatın bir anlam aramaya çalışmayacak kadar kısa olduğunu, bir anlamı olmadığını hayatın anlamsızlıktan ibaret olduğunu söyler. Fakat Camus hayatın anlamsız olduğunu söylerken bu anlamsızlık içinde anlamlı bir şeyler yaşamanın ya da yaşamaya çalışmanın da bir sakıncası olmadığını söyler. Bu yüzden de felsefesi pesimist ya da melankolik değildir.

Yabancı

albert-camus-hayati-ve-ideolojisi-artmanik-4

Albert Camus’nün en önemli ve en tanınmış romanıdır. Adını bir türlü öğrenemediğimiz baş kahramının birinin ölümüne sebep olmasıyla idama giden hikayesini konu alır. Roman karakteri hayata, ölüme ve en önemlisi kendisini karşı yabancılaşmıştır ve bu süreçte bunu daha derinden hissedecektir, hissettirecektir. Bu yabancılaşmanın yanında suç olgusunu da tartışan Camus; suçun objektif bir şekilde ele alınıp alınmadığını da irdeler. Suç işlenen bir cinayet midir, yoksa cinayeti işleyen kişinin davranışları, düşünceleri ve sahip olduğu ideoloji midir? Bir taraftan da bunu inceleyen Camus kitapta nihilizm ve absürd kavramıyla çalışır. Makineleşmiş bir toplumda makineleşmiş insanın ölümü bile nasıl rahatlıkla kabul ettiğini, insanın ve içinde bulunduğu toplumun nasıl bu duruma geldiğini anlatmaktadır.

Romanları

Yabancı

Veba

Düşüş

Mutlu Ölüm

İlk Adam

Denemeler

Sisifos Söylencesi

Denemeler

Tersi ve Yüzü

Başkaldıran İnsan

Düğün ve Bir Alman Dosta Mektuplar

0 Yorum Yorum Yap →